Pazartesi, Kasım 9

mutsuzluk

class struggle ı dert etmem lazımken class repetition la uğraşıyorum
vay bana vaylar bana

Çarşamba, Haziran 17

saat

Uzakta,
Dört dörtlük ritm
zamanın bir an önce geçmesini dilerken

sanki hiç ölmeyecekmiş gibi.

Cuma, Haziran 5

böyle

önce,
http://icmihrak.blogspot.com/2009/03/mukaddes-sozler-esnaf-kapsnn-ustune.html

Otoyol kenarındaki fahişeler müşterilerini seçme hakkına sahipken, enfes ortalamalarla okulu bitirip kariyer için götlerini yırtacak sevgili ODTÜlülerimizin böyle bir hakkı olmayacak.

Ta ki emekli olana kadar, hayatınızı günbegün, parça parça satacaksınız. Şirket karlılıkları arttırmak için hayatınızı kiraya verip bununla gurur duyacaksınız. Hayatınızın kira bedeli olarak size çok para verecekler, ve kıdemle birlikte senede bir aya kadar çıkabilen senelik izinler.

Çok parayla her sene arabanın modelini değiştirmekden başka bibok yiyemediğinizi farkettiğinizde çok fazla üstünde durmayacaksınız, elinizden gelen birşey yok. Çok parayla çocuğunuzu en saygın özel okullara gönderip, üniversite okutup, sizin çoktan girdiğiniz dümenin suyuna daha kolay girmesini sağlamaktan başka pek bir imkanınız yok. Senelik izinlerinizde iki haftalığına paket programlarla Avrupa'yı gezebilirsiniz. Turist olabilirsiniz, ta geçen sene aldığınız ama işten güçten pek fotoğraf çekmeye fırsat bulamadığınız mükemmel Canon makinanızla, turistik sightseeing mekanlarını fotoğraflar, tatil dönüşü bi haftasonunda eve misfair gelen arkadaşlarınıza slayt gösterisi olarak yeni LCD televizyonunuzda gösterir, küçük burjuva seyahatinizde hepi topu birkaç saat gezdiğiniz Avrupa şehrine nasıl aşık olduğunuzu anlatır, sonra televizyonun teknik özelliklerinden konuşmaya başlarsınız.

Yaşamak için para kazanmadığınızı, para kazanmak için yaşadığınızı, muhtemelen hayatınızın sonuna kadar farketmeyip, mutlu ve bön bir şekilde ölebilirsiniz. Olur da farkederseniz, tüm bu gidişe bir son vermek umuduyla bileklerinizi kesebilirsiniz, ama bu çözüm olmaz; ölümünüzle boşalan mevkiyi kardeşinizi işe alarak doldururlar.

Perşembe, Mart 26

Metodoloji

"herkes kendi kapısının önündeki kaldırım taşlarını söküp fırlatsa, dünyada muktedir kalmaz"

Pazartesi, Kasım 24

1984

şimdi winston smith'in üst yapıdan bu derece muaf olması, ingsos'un ideolojik dayatmasından bu derece kendini sıyırabilmiş olmasının, bütün erdemiyle "nasıl yaptıklarını bilmesi"nin, hikaye anlatıcısı olarak kendisine orwell tarafından kıyak geçilmesiyle, bir tanrısallık atfedilmesiyle ilgisi var mıdır. vardır gibi.

Cuma, Kasım 14

muslukçu

geçen arkadaşla (ekin) wikipedia'ya bakarken gördük, 1981'deki 'donkey kong'dan bu yana, çeşit çeşit oyun platformunda şimdiye kadar 200 civarında mario oyunu yapılmış, bütün bu frençayzın sonucu olarak dünyada şimdiye kadar 200 milyonu aşkın orijinal maryo oyunu satılmış.

düşünüyorum, dünyayı değiştirmek, toplumu dönüştürmek falan ama, lan bu adamlar toplam 200 milyon maryo oyunu satın almış, bu nasıl bi dünya ki değiştiresin, bunun nesini dönüştürcen allasen..

Pazar, Kasım 9

eczane affairs

geçen gün kız arkadaşımın ilaçlarını almak için eczaneye girdik, o kasiyerle konuşurken başka bir eczaneci ben farketmeden benimle konuşmaya başladı,

"burda bir saç uzmanımız var, isterseniz bir görüşme ayarlayalım en azından bir analiz yaptıralım."

eczaneci kadınla göz göze gelip, benimle konuştuğunu fark ettiğimde istemsiz, gülümsedim.

"bana mı diyorsunuz?"
"evet, yani bi görüşün isterseniz sizin de başlamış artık."

yüzümde hala o tırto gülümsemeyle, şakaklarımın yavaş yavaş açılmaya başlamış olmasını kastederek

"ben durumumdan gayet memnunum"
bu sefer tırto gülümseme sırası kadındaydı "valla şimdi memnun olabilirsiniz ama ilerde öle düşünürmüsünüz bilemiycem"

o sırada benimle konuşan ellilerindeki kadını izliyordum, yüzü yirminci yüzyıl kadar yorgun, yaşlıydı ve sırtı tıpkı yirminci yüzyıl gibi hafifçe kamburlaşmış, bezmişti. beynim atağa hızlı kalkmak istiyor, savunmada üçe üç yakalayıp golü bulmak istiyordu; ağzıma gelen "tanıdığım bir plastik cerrah var, görüşme ayarlayabilirim", "ortopedi uzmanına randevu yaptırabiliriz" gibi lafları yuttum. bu futbol değildi. böylesi bi savunmaya geçişe gerek yoktu. efendilik bende kalsındı.

yirminci yüzyıl kadın'ın söylemi hiç de kendi çağını yansıtmıyordu. pazarlaması, satışı öylesine moderndi ki. bi üniversite kampüsünün içinde konuşlanmış bir eczanenin içine konuşlanmış bir saç uzmanı. büyük ihtimalle kariyerindeki basamakları çıkmaya ilaç mümessilliğinden başlamış. ilerde çok para kazanacak, genç, profesyonel, şehirli ve saçlarının dökülmeye başlamış olmasından endişelenen müşteri ile arasında psödo-mutualist bir ilişki var. ayık bir kafayla baktığımızda olay en hafif tabirle götçülük.


salim kafayla bakınca şu oluyo:
eczaneye giriyosun, sırf eczaneye girmişliğinden dolayı biri seni kel buluyo, sırf kel bulduğundan dolayı, yardıma ihtiyaç duyduğunu düşünüyo-ilacını pazarlıyo. böyle bir şeyi kabul etmediğin- şans tanımadığın zaman kadının yüzündeki tırto gülümsemeyle birlikte sunulan ifadeden de anlayabileceğin gibi, anlaman gerektiği gibi, feci kompleks sahibi, kelliğini kabul dahi edememiş bir insan oluyor-sun. çünkü kel olduğun(olacağın) halde, kelliğinden kurtulmak için uzatılan bir eli geri çevirmenin başka hiç bir mantıklı açıklaması ol-a-maz. hastasındır.

vay amınakoyim, bu da oldu.

kıssa:

yapma imkanı olduğun bir şeyi yapmamayı tercih ediyor oluşun karşıdaki tarafından inanılmaz bir dehşetle karşılanıyor, özellikle sana birşeyler pazarlıyorsa (saç kremi, kredi kartı vs.), satış başına prim alıyorsa.